Röportaj : Kutlu Esendemir
Feyzan Algan… Annesi Güzin Sayar’dan devraldığı “Güzin Abla” bayrağını 8 yıldır, Hürriyet Gazetesi’nde o taşıyor. Annesi, “Güzin Abla” Cumhuriyet kuşağının ilk kadın gazetecilerinden. Yazar Reşat Nuri Gültekin ve Refik Halit Karay’ın akrabalarından 40 yılı aşkın süre sürdürdüğü köşesini sağlık sorunları nedeni ile kızı Algan’a devretmiş. Hürriyet’te “Güzin Abla” köşesinde Türkiye’de yaşayanların dertlerini dinleyen, zaman zaman da muhafazakarlık ile eleştirilen yeni “Güzin Abla” Feyza Algan yeniHarman’ın sorularını yanıtladı:
Anneniz Güzin Sayar, namı diğer Güzin Abla kimdir? Nasıl bir ailede büyüdünüz? Bildiğim kadarıyla 3 kuşak Frankofon bir aileden geliyorsunuz.
Annem Güzin Sayar, kökeni Reşat Nuri Gültekin ve Refik Halit Karay’a uzanan, eski ve köklü bir ailenin kızıdır. Dedesi Mahmut Hayri Bey’e ait Erenköy Ethemefendi Caddesi’nde, 6 dönüm arazi içinde, haremlik ve selamlık bulunan, eski dönemin o bağ köşkü diye tabir edilen ahşap bir köşkte dünyaya gelmiş. Dadılarla mürebbiyelerle büyümüş. Ne yazık ki; babasını çok genç yaşta kaybetmiş…Anneannem, hayatta tanıdığım en zeki ve en çalışkan insanlardan biriydi. Babası üst düzey bir devlet memuruydu, ama, o yine de eşini kaybettikten sonra, kızını alıp baba evine döndüğünde, ailesine yük olmamak için çalışmak istemiş. Hem Fransız –ortaokul- hem de Alman mektebi mezunuydu… Üç lisan bilirdi. O dönemde, -1920’li yıllardan söz ediyoruz tabii- AEG Türkiye deki en ünlü yabancı şirketlerden biriyken, orada muhasebe müdürlüğüne kadar yükselmişti…Anneannemin, Türkiye’nin ilk çalışan kadınlarından biri olmasıyla her zaman gurur duymuşumdur…
Annenizin acılarla dolu evlilikleri olmuş. Çok duygusal bir hanımefendi galiba.
Annem Harbiye Orduevi’nin karşısında otururlarken, Notre Dame De Sion Fransız Kız Lisesi’ne gidip gelirken, genç bir subay olan babama aşık olmuş. Birbirlerine aşk mektupları yazıp çizerlerken ateş bacayı sarmış ve anneannemin muhalefetine rağmen, annem 16 yaşında babamla evlenmiş. Bu durumda, o sıralarda İkinci Dünya Harbi yaşandığından, anneannem, o dürüst ve düşünceli yapısı nedeniyle, “Aman damadıma bir söz gelir” endişesiyle, bir Alman firmasında çalışmak istememiş… Alman müdürlerinden teşekkür belgeleri aldığı halde, istifa edip işinden ayrılmış… Son derece ince ruhlu olan, piyano dersleri almış, mürebbiyelerle büyümüş annem ise, ben dünyaya geldikten bir süre sonra, zaten yapı olarak, eğitim olarak, kültür düzeyi olarak hiçbir şekilde bağdaşmadığı babamdan boşanmak zorunda kalmış… Ama boşanmalarının asıl nedeni ise babamın başka bir hanımı; hem de evli ve çocuklu bir hanımı, sevip, onunla evlenmek istemesi olmuş…
Oldukça güç bir durum olmalı… Güzin Abla da aldatılmış yani.
İşte bu dönemden sonra aile çok zor günler geçirmiş…Anneannem, Yeni İstanbul gazetesinde muhasebe bölümünde çalışarak bize baktı. Daha sonra Son Havadis gazetesine, muhasebe müdürü göreviyle geçti. İşte bizim, benim ve annemin gazeteci olmak üzere ilk adımlarımız böyle atıldı. Ben daha çocuk yaşta, gazetenin mürekkep kokusunu koklamaya başlamıştım çünkü…
Siz de Fransız eğitimi almışsınız.
Annem gibi ben de Fransız lisesi olan Notre dame de Sion mezunuyum. Bizim okul özellikle o dönemlerde üst düzey, psikoloji ve felsefe ağırlıklı bir eğitim veriyordu. Doğrusunu isterseniz, kaç kuşak İstanbullu olduğumuzu tam olarak bilemiyorum…Ama sanırım, bana gelinceye kadar en az altı yedi kuşak olacak…