40 yılı aşkın bir süredir okurlarıyla dertleşen, onlara destek olmaya çalışan Güzin Abla kimdir?
Güzin Sayar, sizin tanıdığınız adıyla “Güzin Abla” ,kökeni Reşat Nuri Güntekin ve Refik Halit Karay’a uzanan, köklü bir ailenin kızıdır..Dedesi Mahmut Hayri Bey’e ait Erenköy ,Ethem Efendi Caddesinde, Haremlik ve selamlık bulunan eski dönemin o bağ köşkü diye tabir edilen ahşap bir köşkte dünyaya geldi. Ne yazık ki babasını çok genç yaşta kaybetti….Annesi Mediha Sayar, çok zeki ve çalışkan bir insandı. Babası üst düzey bir devlet memuruydu. O yine de eşini kaybettikten sonra, 3 yaşındaki küçük Güzin’i alıp baba evine döndüğünde, ailesine yük olmamak için çalışmaya başladı. Alman mektebi mezunuydu…Üç lisan biliyordu. O dönemde,Türkiye’nin ilk çalışan kadınlarından biriydi.
Güzin Sayar, Harbiye Orduevi’nin karşısında ki evlerinden, Notre Dame De Sion Fransız Kız Lisesi’ne gidip gelirken, genç bir subaya aşık oldu...Annesinin muhalefetine rağmen, 16 yaşında o subayla evlendi. Son derece ince ruhlu, piyano çalan, mürebbiyelerle büyümüş bir genç kadınla, daha zor koşullarda yaşamış ve yatılı bir askeri okulda büyümüş olan bu genç adam pek bağdaşamamışlardı... Küçük kızları dünyaya geldikten bir süre sonra, eşinin başka bir kadını; hem de evli ve 2 çocuklu bir kadını, sevmesi nedeniyle, ayrılmak zorunda kaldı…Birkaç yıl sonra evlendiği mimar Tayfur Şehbal ile de 5 yıllık evliliğini de yine bir başka kadının araya girmesiyle noktalamak zorunda kaldı.
Annesi Mediha Sayar, Yeni İstanbul gazetesinde muhasebe müdürü olarak çalışıyordu.Aynıı gazetede tercüme yazılar yazarak mesleğe başlayan Güzin Sayar, daha sonra Son Havadis gazetesinde, “Sorun söyleyelim” adıyla 1960’lı yıllarda bir köşeye imza attı. Bu belki de, “Güzin Abla” köşesinin ilk işaretleriydi… İnsanların sorunlarına eğilme merakı onda gençlik yıllarında da varolan, özel bir yetenekti… İlerki yıllarda Akşam, Hür Vatan gibi gazetelerde “Derim ki” diye bir köşe yazısıyla devam etti. Bu arada Magazin müdürü olarak çeşitli gazetelerde çalıştı. “Çocukluğundan itibaren gazeteci olmak istemişti. Gerçekten de Türkiye’ nin ilk 3- 5 kadın gazetecisinden biridir…
Saklambaç gazetesinde ilk kez kendi adını taşıyan dertleşme köşesini ise 1971 yılında yazmaya başladı. Zaten o sıralarda aynı gazetede “Feride” adlı bir dertleşme köşesi vardı. Yazı işleri müdürleri,bu köşeyi “Güzin Abla Dertlerinizle Başbaşa” başlığıyla, kendi adıyla sürdürmesini uygun gördüler. Ve “ Güzin abla köşesi” böyle doğmuş oldu.
“Güzin abla” olağanüstü güzel ve kültürlü bir kadın olduğu halde, ilginçtir; iki eşi tarafından da aldatılıp, terk edilmiş bir kadındı. Aynı zamanda çok onurlu bir insandı. İkinci evliliği ve ikinci hayal kırıklığından sonra, evliliğe noktayı koydu…Üstelik o sırada 35 yaşındaydı…Kendini kızına ve mesleğine adadı…
Bir bakıma bir ekol olarak yarattığı Güzin Abla kavramı bu başarısız iki evliliğin sonucudur, denebilir…
Belki Güzin abla olarak hemcinslerinin, bitmek tükenmek bilmeyen dert ve sorunlarına eğilirken, bir anlamda kendi yaşadığı tecrübeleri onlarla paylaşmak istemiş olabilir…O sevgi dolu bir yürekti, insanlarla çok rahat iletişim kurabilen biriydi. Ve de en büyük özelliği inanılmaz hoşgörüsüdür…
Ne yazık ki yıllarını okurlarının dertlerine adamış bu inanılmaz kadın, şu anda çok yaşlıve hasta…Yıllar onu da kayırmadı…Her varlığı bekleyen kaçınılmaz süreç onu da etkiledi…Yaşlılık onun da fani bedenini yıprattı…sizlerden ayırdı, koparttı…
Son 5 yılını ne yazık ki, yatağında geçirdi. Yıllar acımasızca akıp gidiyor...her şey gelip geçiyor... her şey değişiyor...İşte bu nedenle Güzin abla da köşesini kızına devrederek bu değişime uyum sağladı.
Hasta bedeni ağır ağır bilinen sona doğru ilerledi… her geçen gün biraz daha eridi, zayıfladı ve hayattan koptu. Belki de bilinçli olarak yaşama küskün duruyordu…görmek bilmek anlamak istemiyordu sanki…Sonunda tümüyle vaz geçti bu alemden, ve bizlere sırtını döndü..Belki de çok daha mutlu olacağına inandığım bir başka aleme doğru yola çıktı.
*****
Doğum ile ölüm arasındaki o kısa yolculuk sırasında, insanoğlunun bu dünyada sadece ve sadece misafir olduğunu, ardından sadece bir hoş seda bırakmasının önemini hala anlayamayanlara… bütün çırpınmaların ve mevkilerin, şan ve şöhretin, kazançların aslında boş olduğunu düşünemeyenlere…. Benden selam olsun… Ne mutlu ona ki, işte ardında büyük bir sevgi seli, asla unutulmayacak bir isim ve hoş bir seda bırakıp gitti… Nur içinde yatsın….
*************